6 Haz 2007

Kentsel dönüşüm : tokileştirme!

“Kentsel Dönüşüm” yasalaşamayan, torba yasayla geri çevrilen ancak buna rağmen hızlı kamulaştırmalarla kendi mecrasına yeni bir yol bularak devam eden, yaklaşık bir seneyi aşkın bir süredir hayatımızda yer alan bir kavram. Kentlerin yıpranmış dokularının yenilenmesi ve kent çehresinin yeniden yapılandırılmasını hedefleyen kentsel dönüşüm planı esasen kent merkezlerindeki kent yoksullarını; çok uzun zaman önce göç yada başka nedenlerle kente gelmiş ve o zamanki merkeze göre uzak ancak kentin büyümesi ile birlikte kent merkezi alanlarına dahil olmuş gecekondu bölgesi, roman mahalleleri gibi yerleşimleri hedef alıyor. Kentsel dönüşüm yada adına kamulaştırma veya her ne derseniz deyin, kentin tarihi, sosyo-ekonomik ve politik yapısını hedef alan, kent merkezlerinde yeni rant alanlarını yoksulları yerinden üçe beşe ederek alıp onları gözünün görmediği uzaklara atan bölüşüm politikasından başka bir şey değil.

Ankara Ulus, İstanbul Sulukule, Bursa Kamberler, Karadeniz Ereğlisi diye uzayarak giden liste, AKP hükümetinin iki temel karakteristiğini sergilemekte: “zihniyet aynı ama cilası farklı” şekilci modernizm/yenileme anlayışı ve yeni rant alanları kapışması. Neoliberal politikaların yüz ‘ak’ı projelerden biri daha böylece ortaya çıkmış.

Roman vatandaşların yaşadığı Bursa Kamberler olarak bilinen Kız Yakup mahallesi de dönüşümden payını almış bulunuyor. Bursanın en işlek caddelerinden birinin üzerinde kurulu olan, artık genişleyen kent merkezi dolayısıyla oldukça değerlenen bir bölgede yer almakta. Belediyenin Kız Yakup Kent Parkı adını verdiği yeni bir projeyle ödüllü bir yarışma açılmış ve projelendirilerek belediye TOKİ işbirliği ile mahalleyi dönüştürmeye başlamış. Bu yerlerdeki vatandaşların evleri çok düşük bedellerle kamulaştırılmış ve yoksulluk kent merkezinden zorunlu göçe tabi tutulmuş.

Hikaye Romanların, bir evde yaklaşık 2-3 hane yani nerden baksanız en az 9 nüfus yaşamaya devam ederlerken, belediye TOKİ işbirliği ile bu bölgeye gireceğini, kent parkı yapılacağını söyleyerek herkese kamulaştırma kağıtlarını yollamasıyla başlıyor. Biz hiç istemedik diyorlar, buradan başka yerde nasıl yaşarız, nereye gideriz, biz cahil insanlarız bizim aramızda 4 milyarı bir arada gören yok ki derken, 40 milyar deyince veriyorlar evleri…. Velhasıl, mahalleden evini ilk veren faizle aldığı borcu dolayısıyla zor durumda olan biri olmuş, onu duyan gitmiş belediyeyle anlaşmış gizliden, sonrası da çorap söküğü gibi gelmiş ve bugün mahalle ortasında koskoca bir alan var, yıkımdan arta kalan kocaman bir boşluk. O alanda halen daha yıkımı tamamlanmamış birkaç ev yada ev benzeri kulübeler var, içinde hala Romanların yaşadığı. 3 hane yaşayabildikleri nereden baksanız en az 3+1 evlerine belediyenin biçtiği bedel 50-60 milyar. Evini vermeyen davalık olmuş, kamulaştırma bedelleri mahkemelerce tayin edilen bilirkişiler tarafından belediyenin önerdiği rakamlardan da düşük çıkmış. Yani belediyeye veren bir pişman mahkemeye veren bin… hemen yolun karşısı, yani o büyük caddenin karşısında bir daire fiyatı 100 milyardan başlarken, Kamberlere verilen değer bunun yarısından da aşağıya olmuş. En çok da kiracılar mağdur olmuş. Ev sahipleri az da olsa para aldılar biz ne yapalım diyorlar. Kendilerine hiçbir yardım yapılmamış, çoğu bu yıkıntılara ve mahallenin kenarına doğru kurulmuş yine romanların yaşadığı apartmanların altındaki dükkanlara sığınmışlar. Mahalle ortadan kalkınca esnaf da ortadan kalkmış tabi ve esnafın yerini tuvaleti banyosu olmayan dükkanlara yerleşen en az 5 nüfuslu aileler almış.

Dert bununla da sınırlı kalmamış. Parası olan ev almak istemiş satmamışlar, satanı bulup ev almışlar, bu sefer de mahallede barındırmamışlar. Daha şimdiden 3 mahalle değiştiren çok. Ev kiralamak ise neredeyse imkansız olmuş, teni roman olduğunu ele veren vatandaşlara daha uzaktan ev yok demişler, aralarından hallicesini beyazcasını seçip göndermişler, ev bulunmuş ama bu seferde de iş nüfus cüzdanına gelince arkada yazan Kız Yakup’ u görüp vazgeçmişler. Taşınabilecek yer bulan taşınmış, İncirli Altıparmak Demirkapı derken kentin her yerine dağılmışlar. Kamberler, şimdi ciddi bir asimilasyonla karşı karşıya.

Kimse gittiği yerden hoşnut değil, hepsi yıkık da olsa kendi mahallesine geri geliyor, bir ağaç altı da olsa bulup oturmak için. Biz burada 500 binliralık salça, 1 milyonluk şeker alırdık, bizim insanımız bu kadar kötü koşullarda yaşardı, şimdi kim verir bize bunları Migros mu diye soruyorlar, haklı olarak. Öyle ya da böyle esnafımız vardı, az çok kazanır giderdik, hepsi gitti diyorlar. Mahallenin bir ucunda bir kahve diğer ucunda bir bakkal kalmış. Bize kim nerde esnaflık yaptırır, kim bizim başka bir yerde kahvemize bakkalımıza gelir diyorlar..


Tarihi Dayıoğlu hamamı önü, hemen kahvehanenin yanı, sandalyeler çekilip hamam önünde yine toplanıyor mahallesinden kopamayanlar. Çoğu müzisyen olan mahalleli, akşam geç saatlerde başlayan mesailerine kadar olan vakitlerinde gün içerisinde muhakkak bir araya gelerek fotoğrafta görünen hamamın önü ve hemen yanındaki kahvehanede çay içiyor sohbet ediyorlar.

Cemal abi ile Hıdrellez günü tanıştık. Altıparmak’a gidip de her akşam mahallesine gelenlerden:
“Altıparmakta yaşıyorum artık ben, eski mahalleme bugün Hıdrellez diye geldim. Tek toplandığımız mekan mahallemizin girişinde bulunan kahvehanedir. Yarın bir gün orası da kalmayacak, yıkılacak. Bir orası kaldı toplandığımız. İşin gerçeği parayı gören aslında evini verdi, bilinçsizce. İçimizde kültürlü, okumuş insan da yok; bu nedenle bizim insanlarımızda onca parayı ömrü hayatlarında görmemişler zaten, evleri verdiler. Bizim baba da sattı evi, 90 milyar verdiler. O paraya gidip Çekirge’en ev satın aldı, şimdi bin pişman. Ağlıyorlar, insanlarımızı arıyoruz biz. Hanım her gün ağlıyor, al bak her gün buradayız. Basından kimse gelmedi, hiç ilgilenmediler.

Burası yıkılmasaydı bu saatte (akşamüstü) tıklım tıklım olurdu, sabaha karşı ateş yakılırdı, eğlenceler düzenlenirdi.(görüşmeyi yaptığımız gün Hıdrellezdi) Mahallenin geneli müzisyen, benim hanımda dahil hepimiz müzikle uğraşıyoruz. Hanım keman çalar mesela. Gerçi öncedendi, hacıya gidince bıraktı, Benim de asıl mesleğim berberlik.

Geçen Altıparmakta bir cenazemiz var, mevlüt okunuyor, polis geldi birileri şikayetçi olmuş bizden. Irk ayrımı yapılıyor dedim ya. Bunlar bir araya toplandı bir şey var diye polis çağırmışlar. En çok İncirli tarafına gitti insanlarımız, orada da ırk ayrımı yapıyorlar şimdi.

Bu belediye gider, seçimlerde yaklaşıyor biliyorsunuz, ama gelen devam ederse buralarda gider(birkaç yıkılmamış evi gösteriyor) Bu belediyeye, bunlara bir daha hayatta oy vermem. Diğer yerlerin yıkımı için gün verdiler, kiracılara 200 YTL para verdiler diye duyduk, çıkın demişler sonra. Asıl kiracılar mağdur oldu, onları mağdur ettiler. Eskiden herkes mahallenin içindeydi. Burada yıkılmayan birkaç yerden biriside camimiz, o tarihi bir cami diye yıkmadılar. Camimiz ünlüdür. Mahallemizde düğünler olurdu, okurcular olurdu. Hatta Ciguli bile geldi…

Aslında bu işlerin başında ben insan haklarına gidelim dedim( insan hakları derneğini kastediyor) Her açıdan dışlandık, Kürtler, romanlar, diğer etnik kökenli insanlar dışlanmış bu ülkede, törelerimiz, rengimiz, kültürümüz aynı. Ezilmişliğimiz, dışlanmışlığımız gibi...”

Dönüşüme maruz kalan zorunlu göç mağdurları, bir arada yaşadıkları günleri özlemle anarak bugünsüz ve yarınsız bırakılmış hayatlarını anlatmak için tutuyorlar bizi, yaz bunu da diyerek ısrar ediyorlar. Cenazelerini, düğünlerini, şenliklerini anlatıyorlar iç geçirerek. Şimdi diyorlar, kim öğretecek bizim çocuklara müzisyenliği? Apartmanda 5 dakika çalışıyor oğlan hemen şikayet ediyorlar. Çünkü onlar atalarından, sokaklarda öğrenmişler enstrümanları, çala çala.

Kamberler mahallesini suçun yuvası olarak da gören belediye, mahalleyi dağıtarak kente derin bir nefes aldırdığını düşünüyor. Mahallelinin tümden suçlu olduğunu kabul etseniz bile, tüm mahalleyi kent içine dağıtarak suçun ortadan kaldırılamayacağı aksine tüm kente yayılacağı çok açıktır. Mahallelerinden çıkarılmadan önce de yaşadıkları sosyal dışlanma yüksek boyutlarda olsa da, kendi insanları ile bir arada yaşamanın verdiği güven ve rahatlık ile en azından kendi mahallelerinde rahat yaşayan romanları şimdi gittikleri her semtte yediden yetmişe aynı kader, dışlanma, uyum sağlayamama, yarınsızlık bekliyor.

BEKTAŞ ile eskiden işlettiği dükkanın önünde karşılaştık, yıkımdan sonra kapattığı dükkanda şimdi hasta olan teyzesi oturuyor:

“Dükkandır burası, teyzem burada kalıyor artık.( İçeride bir döşek , birkaç kap kacak var) Ben burayı satınca nerde oturacak. Ben en üst katta oturuyorum, 41 milyar 650 verdiler. Bu mahkemenin verdiği. Belediyeyle anlaşanlara 43 milyar verildi. İnsan mahkemeye ne için verir? Mahkeme bizi daha çok mağdur etti. Avukatlar soruyor, araştırmışlar, hepsi birbiriyle bağlantılı diyorlar. İnsan hakları mahkemesine kadar gideceğiz. Bizleri sokağa atacaklarına TOKİ ile ev verseler ya. Bize bir yer versinler. Marketimin adı Güven Markettir. Kapattım işte burayı. Allak bullak ettiler bizleri, kendi istekleriyle verenlerinkini daha pahalıya aldılar, biz satmadık diye düşük fiyata almaya çalışıyorlar. Biz buraları parayla aldık, değeri neyse hakkımız neyse onu istiyoruz. Senede 2 milyar lira vergi veriyorum. Benim mülküme 20 milyar değer biçtiler. Yıkılıyor diye kapattım, şu anda ortada kaldık, dükkanın içindeki malları da sattık üçe beşe. Bizim çoluğumuz çocuğumuz da askere gidiyor, devlete vergi veriyoruz. Setbaşı Vergi Dairesine sorsunlar, ayda ne kadar vergi verdiğimi. Şimdi ortada kaldık ya bir şeyler yapalım istiyoruz aslında ama elde avuçta bir şey yok, 3-5 milyar elimde para var onunla ne yapabilirim, bu paraya dükkan mı açılır, Hava parasıyla 16 m2 dükkana 5 milyar istiyorlar kira.


NİHAL KARACA ( BEKTAŞ’IN TEYZESİ);
Evim yıkıldı, meydanda kaldım. Kiracılara öyle denildiği gibi para falan verilmiyor. Biz veremeyiz dediler zaten başvurduğumda. Yeğenimin dükkanında kalıyorum. Depremde insanlara ev verdiler, bize de verselerdi keşke. TOKİ isteseydi herkesi toplayıp, ev verebilirdi, kimse de mağdur olmazdı. Yarın bir gün burayı da yıktıklarında ben sokakta kalıcam. 58 yaşındayım, kocam öldü, kanser hastasıyım (göğüs kanseriymiş), yeşil kartım var, üç aydan üç aya kaymakamlıktan 200 lira veriyorlar. İki tane de yetimim var, onlarda gittiler buradan. Bir ben kaldım, ben kiraya çıkamam ki, temizliğe gideyim diyorum ama bu yaştan sonra nasıl giderim nasıl yaparım. Zaten istesem de iş vermezler..”

Dönüşümün asıl öznesi olması gereken halkın hiçbir fikri alınmaksızın, belediyenin tek taraflı yetkisiyle kenti dönüştürme ve sadece bir grup romanın değil tüm kent halkının üzerinde böylesi antidemokratik bir yöntemle söz sahibi olması, en temel barınma hakkını elden alması nasıl kabul edilebilir? Bu bölgede yapılacak “dönüşüm” için proje yarışması açan ve ödülü 50.000 YTL olarak belirleyen belediye, mimar ve mühendislerden oluşmuş pek güzide jüri ile birlikte en “iyi” projeyi çizene verdiği bedelin aynısını 3+1 geniş apartman dairesi sahibi romana bile vermemiş!! Gerçekte dönüşüm değil bölüşüm projesi oldukları, kentsel alandaki sorunu rehabilite etmeyi ve çözümü değil, mülkiyet biçimini değiştirdiği sadece Bursa kamberler örneği üzerinden bile görülebilir. Halen daha direnen İstanbul Sulukule bu mevzuya dikkat çekmeyi başarabilmiş, güçlü bir sivil toplum desteğini arkasına alarak kentine sahip çıkanları bir araya toplamıştır. Bursa Kamberler ise her zamanki yalnız bırakılmışlıkları ile sivil toplum kuruluşlarının bile yıkımdan sonra fark ettiği bir süreç yaşamıştır.

Projeler hazırlanmış ve yıkım başlamış. Sadece yıkmakla da kalınmamış. Belediye meclisi toplanarak, yüzyıllık kamberlere Kız Yakup mahallesine yeni bir isim vererek mahalleyi sadece fiziken değil aynı zamanda kentten adını dahi silerek külliyen yok etme kararı almıştır. Ebu İshak, Sitti Hatun, Hatice İsfendiyar ve Ahmed Dai isimleri önerisi karşısında CHP’lilerin Cumhuriyet parkı ve mahallesi önerisi gelmiş (Muhalefeti ruhuna işlemiş CHP her ağzını açtığında aynı şeyi dediğini bir mahalle ismi önerisinde de yinelemiş) Bir allahın kulunun aklına bu mahallenin adının Kamberler olduğu ve kentlerin adıyla sanıyla tarihlerini yaşattığı gelmemiştir.


Saadettin Tokmakçıoğlu
Biz bunları vekil olarak seçtik başımıza, bir vekil demek milletin halinden, vaziyetinden anlayan demektir. Acaba halk per perişan mıdır diyerek durumu gözlemlemesi gerekir. Bunlar seneden seneye seçim zamanı buraya uğrar, bir daha ne gelen olur ne giden. Bizleri holdinglere peşkeş çekeceklerine, deselerdi ki biz burayı güzelleştireceğiz, bir düzenleme yapacağız, sizleri de site şeklinde bir yerde toplayacağız. Kimse karşı gelmezdi. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindi hani? Demek ki bizim kaydımız silinmiş!! Peki egemenlik nerde kaldı, biz neden hakkımızı elde edemiyoruz? Bugün vatandaş için kanun konulmuş, hakkını aramak isteyen benim gibilerin hakkını mahkemede tanımadıktan sonra biz kime anlatacağız derdimizi, benim meskenim zorla gasp edilirken… Yıkımlar esnasında birçok hukuksuzluk da oldu, mahallede davası devam eden insanlardan bazılarının evlerini dava aşamasındayken yıktılar. İnsanlar duruşmaya girip çıkıyorlardı aslında, davaları da henüz sonuçlanmamıştı. Bir gün bir baktılar, dozer gelmiş, evleri yıkmış… Hadiste söylendiği gibi tamamlanmış olsa da Kabe’yi yık adaleti yıkma! Peki bu adalet nerde? Demek ki burada bir rant davası var. Bizi holdinglere feda ediyorlar. Bizde onları allaha havale ediyoruz. Diyorlar ki insanlar bölünüyor, siz koskoca tahsil görmüş insanlarsınız, siz böyle yaparsanız, cahil insanlar ne yapsınlar? Bizler arasında ırk, din, dil, düşünce ayrımı yapıyorlar oysa şahsiyet önemlidir… Romanlar en narin, en duygusal, temiz kalpli insanlardır. Buradaki kültürü dağıttılar, müzik kültürünü. Oysa padişahlık devrinde bile müzisyenlere verilen önem bilinir. Roman milletini üçüncü, dördüncü sınıf insan olarak görüyorlar, ama baksınlar insanlarımızdan doktor, avukat, mühendis çıkan, orduda görevli olanlarımız var. Hakir göreceklerine, gelsinler içimize girip yaşasınlar, tanısınlar bizleri…

Tuncay Coşun:
Ben iki aydır ev arıyorum, kiralık ev arıyorum. Samimi olarak söylüyorum gitmediğim yer kalmadı. Hangi emlakçıya gittiysem bize ev vermediler. Emlakçı hüviyetini verir misin diyor arkasına bakıyo Kız Yakup yazıyor. Ev sahipleri roman milletine ev vermeyeceksiniz diye yemin verdirmiş emlakçılara. Bi Kürtlere bi romanlara diyorlar… Bize çok ırk ayrımı yaptılar. Çok büyük ayrıma uğradık biz. Bu evleri yıkıma gelen yıkım ekibi metrekaresini 3 milyar diye duymadıysam şerefsizim, kendi aralarında konuşurken duydum. Milletin elinden gasp ettiler. Bankaya yatırıyoruz ister alın ister almayın diye söylendi. Millet mecburi kaldı. Bursa’nın 3-4 zenginine belediye bu mahalleyi peşkeş çektiler, yazıklar olsun. Aslına bakarsan burada çevre düzenlemesi diye bir şey olmayacak. Şu anda 15 milyar lira metrekaresinden zenginlere veriyor.600 polisle geliyor nasıl karşı koyayım. Zorbalık ya terör estirdiler burada. Sen nasıl değer biçersin evime, ben vermek istemiyorum. Ablacım sen Ulucamiinin hikayesini bilir misin? Hani içinde bir havuz vardır caminin. Zamanında padişah demiş ki bu bölgeye bir camii yapın, burada oturan her kim varsa da hakkını verin. Herkesten evleri almışlar bir tek bir kadın vermemiş evini. Demiş vermem ben sağ oldukça. Koskoca padişah evini vermeyen o kadını beklemiş ki rızası olsun. Yahudiymiş o kadın da, sonunda demiş evi veririm ama şartım olsun evimin olduğu yere havuz yapacaksınız. O ki padişah iken beklemiş Osmanlı zamanında, kaçıncı yüzyıldayız ablacım ki bizim tek fikrimiz sorulmadı.

Aslında projelerin ana hedeflerinden biri de yeni rant alanları yaratılmasının yanı sıra yoksulluğun gözden ırak yerlere taşınarak kent merkezlerinden sürülmesidir. Yoksulluğu merkezden süpürerek Uludağ etekleri altına hasır altı etmek isteyenler, kent merkezlerinin değil, yoksulluğun kent civarından dalga dalga büyüyerek kent merkezlerini sardığının farkında değiller. Tecrübeyle sabittir ki kendilerinin saklamaya çalıştığı her şey çoğalarak meydana çıkmıştır. Suçu rehabilite etmek yerine sürmeye çalışanları, daha büyük ve yaygın suçlar bekliyor, Bursa’da.

FERİDUN KARABIYIKLI
6 nokta körler derneği üyesiyim, %95 görme özürlüyüm. Babadan kalma miraslı bir evde oturuyorum. İşim yok işsizim. Soruyorum belediye başkanına; ben nerde oturacağım? 1 hafta 10 gün sonra yıkacaklar, evin içindeyim. Ağabeylerimle beraber altı kardeşiz o evde yaşıyoruz. Hepsi evli çoluk çocuğu var. İki eve 78 milyar para verdiler. Şu hemen karşı caddemizdeki evlere 250 milyar istiyolar. Ev arıyoruz yok, evi boşaltın diyorlar. Ben de diyorum ki, belediye başkanına başbakana ve Bursa milletvekiline halka hizmet için mi geldiniz yoksa zenginlere hizmete mi. Türkiye’ nin hukuk sistemi bitmiştir.
Bize ırk ve renk ayrımı yapıyorlar. İnsin aşağıya hükümet istemiyoruz.


HÜLYA KAMALAR;
Kendimiz yaptırdık bu evi, burası viran haldeydi. 4 seneden beri buradayız, burası eski genelevin olduğu yerdir. Ama ev sahiplerimiz çıkardı. Sonra da buraya taşındık. E buradan da ev sahiplerimiz para verirse çıkacağız. Herkes evlerini verdi, 10 gün sonra yine yıkım var. Ev sahibinden kağıt geldi, buranın sahibi çok zengin, Matild Manukyan. Genelev kraliçesiydi. Bizler çok üzgünüz. Ben evliyim ve üç çocuğum var, işimiz bundan sonra çok zor. (Mahalleyi gösterek) Burası kendiliğinden verdi, direnemediler ki. Burayı kendi imkânlarımızla yaptık, onu verseler, işte verirlerse onu bekliyoruz. Mahallede kimine az kimine çok para verildi, alan da gitti. Ama seçimlerde AKP kaybedecek, bize yer göstermediler, bari kendi imkânlarımızla yaptırdığımız evin parasını verseler. Birlik kalmadı, nasıl birleşelim bundan sonra? Ama bakın yine de insanlarımız geliyor. Geçen sene buralar ne kalabalıktı. Artık nerde ucuz kira bulursak gideceğiz, ne yapacağımızı şaşırdık, imkân tanımazlarsa çadır kurarız.

Son olarak Zaman gazetesinde çıkan Belediye Başkanının açıklamasını verelim:
"Bu proje en çok Kız Yakuplulara yarayacak, çünkü orada insana yakışmayan yerlerde yaşam sürülüyor. Bu proje ile bölgede saklı kalan birçok tarihî miras ortaya çıkmış olacak. Benim dahi seçim gezilerinde gördüğüm bu tarihî eserler adeta hazine gibi. Bunları ziyaretlere açıp kentin turizminin gelişmesine katkıda da bulunacağız."
Bu projenin en çok kime yarayacağı açıktır ancak yine de zaman gösterecek diyelim. İnsana yakışmayan yerlere gelince, bir dahaki seçimi beklemeden belediye başkanının kendisinin bir ziyaret etmesinde yarar var mahalleyi, eskiden insana yakışmazmış şimdiyse insan olanın görünce bile dayanamayacağı bir rezalette, yıkıntılarda, dükkanlarda yaşıyorlar. Sayın başkanın seçimden önce gezip gördüğü ve sözlerinden çıkarılacak üzere bir daha uğramadığı Kamberlerin en büyük tarihi mirası, yüzyıllardır taşıdıkları kültürleridir. Mahalledeki gezisinden hatırladığı adeta hazine olan tarihi eserler ancak insanla açığa çıkabilir, ve her türlü tarihi yaratan da çok kültürlülüğün ta kendisidir. Tarihi ortaya çıkarmak, yaşanan her gün için geleceğe tarih yazmanın sorumluluğundan daha büyük değildir.

Yerinden yurdundan edilmeden, insanca yaşam ve barınma hakkı elinden alınmadan her türlü rehabilitasyona ve yenilemeye dönüşüm diyeceğimizi, bunun dışındakilerin adının rantsal bölüşüm olduğunu onlar ile birlikte bir kez daha söylüyoruz. Bugün Kamberlerde yapılan, yurdun diğer yanlarındaki Roman mahallelerinde yapılan şey, asimilasyondur, ayrımcılıktır, adaletsizliktir. İnsanın en temel hakkı olan barınmanın tümüyle çiğnenmesidir.

İLKNUR DÜŞÜN
Belediye geldi aniden mahalleye yıkım dedi. Tamam yıktın, ayrımcılık yapma…romanız diye hakkımızı yedi bizim. Napalım biz bölücü mü olalım. Ama açlık ama toklukla bir arada yaşıyorduk. Romanız diye yer de vermiyorlar. Kız kardeşimi annemi yanıma aldım daha rezil oldu hayatımız. Hep ayrımcılık yaptılar. Biz dört kuşak o yokken biz vardık burada. Bak yaz bunları kesme.
Devletin hakkından gelebilir misin? Bizim romanların hepsi müzisyen vatandaş. Adamakıllı tahsilli bi vatandaşımız yok ki çıksın da hakkımızı arasın…Annemin evi yıkıldı annem yanımda, kardeşimin evi yıkıldı kardeşim yanım da. Biz de bilmiyoruz kime gitsek acaba, hangi büyüğe danışsak? Bizim belediye başkanı bize ayrımcılık yaptı. Dayıkadıya toplu konut verdi bize ayrımcılık yaptı. Şu mahalleden kaç yüz oy alırdı biliyon mu? Burası 500 hanelik mahalle belki de daha fazla, yaz bunu sakın kesme, görsün o romanları, ona oy moy yok!

video-6

28 May 2007